İsmail Cem Doğru: Yakın edebiyat tarihinin en önemli tanığı ve delili olma özelliği taşıyan dergilerin bilim çağıyla beraber sonuna gelineceği yolunda yaygın görüşler vardı. Hatta pek çok sektörün can damarı dergileri yavaştan terk ettiğine de tanıklık ediyoruz. Bunu bize dergi sayısındaki ve baskı sayısındaki homojen azalma gösteriyor. Aynı öngörü edebiyat dergileri için de yapılmaktaydı. Ama görüyoruz ki dergiler bir yandan kapanırken diğer taraftan genç şairlerin girişimleriyle yeni dergilerle tanıştığımız sürecin sonuna asla gelinmiyor. Artık bir geleneği oluşmuş Mühür’ü de bu sürecin içine kattığında dergiciliğin geleceğini ve bu alanda verilen mücadeleyi sen nasıl değerlendiriyorsun?
Mustafa Fırat: Dergiler, genelde edebiyatın atardamarıdır. Özelde de son zamanlarda ayar damarıdır! ‘Hür tefekkürün kaleleridir’ der Cemil Meriç bir yazısında. Ben Meriç gibi düşünüyorum. Gerçi kendinden menkul kimi şair ve yazarlar, kendi imgelerine hayran ayran gönüllüler, kendilerinin olmadığı dergilere eğilip dokunmuyorlar bile! Bunun okuması şudur: Ben yoksam yansın dünya!’ Böyle arkadaşlar var. Büyük dünya, yarım dünya, yenidünya… Büyük şehirlerde bunu görürüz. Anadolu’da durum bambaşka bir boyutta… Gördüm. Şahit oldum. Samsun’da iyi bir dergi takipçisinin itinayla çantasından çıkardığı Mühür’ün eski sayılarını gördüm. Altı çizilmiş şiirleri ve fosforlu kalemle boyanmış kimi dizeleri gördüm. Buna benzer bir durumun benzeri şairler şehri Kahramanmaraş’ta gördüm. Tanış olduk. Güzel ve kısa sohbetlerde bulundum. Gerçekten de Anadolu’da şiire ve şaire, dergilere başka bir sevgi besleniyor. Buralarda bir tevazu iklimi hâkim. Ne mutlu onlara…
İsmail Cem Doğru: Altı çizilmiş şiirlerin dergileri güncel edebiyatın vazgeçilmesi haline getirdiğine kuşku yok. Ama imzasını atan şairden de bu aralar dergilerin şikâyetleri var. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada çok tartışılan bir konuydu şairlerin dergi tercihleri. Göründükleri dergi sayısı… Bu anlamdaki tutum ve tercihler… Bir dönemin şairleri toplandıkları dergilerin adıyla anılmaktaydı. Şairin seçtiği derginin politik tutumuna eklendiği hatta kişiliğini bile gösterdiği düşüncesi yerleşmişti. Bugün farklı bir bakış açısı olsa da konu sık sık gündeme geliyor. Özellikle genç şairler kısıtlanmayı örgütlü bir tutuma dönüştürmesi endişesiyle bu tartışmaya mesafeliler. Şiirini bin bir güçlükle kabul ettirmeye çalışırken hareket yönergesi sunulmasından pek hazzetmediklerini düşünüyorum. Ama bir yandan da özgeçmişini yazarken elliden fazla dergiden söz eden şairlerin durumu oldukça garip duruyor.
Mustafa Fırat: Çok tartışılan bir konudur. Şairler her dergide olmalı mıdır? Memet Fuat Yeni Dergi’de şiirleri yayımlanan şairlerin başka dergilerde olmasını istemezdi. Hatıralardan, dostlarından bunu okuduk. Bu şairin Yeni Dergi şairi olarak anılmasını beraberinde getiriyor. Bu gelenek Adam Sanat dergisinde de devam etti. Sonra Sözcükler’de… Bazı editörler de çeşitlilik ister. Doğan Hızlan ve Hami Çağdaş’ta böylesi bir durum vardır mesela. Çeşitliliği ve gençleri teşvik etmesi ile ünlü bir şair ve editörümüz Enver Ercan’ı da söylemeliyiz.Öyle ya da böyle bu bir tercih meselesidir. İyi midir kötü müdür bunu düşünmeli. Lakin şairlerin bir ya da iki bilemedin üç dergisi olmalıdır. Dilini temizlediği, üstünü başını silkelediği, kendini o bağlamda rahat hissettiği dergileri olmalı. İlk gençlik yıllarında bu biraz anlaşılır belki. Var olmak adına makuldür. Yüz küsur dergide yazmak bir kariyer marifeti olmamalı. Bilinen bir sözdür: ‘Her yerde olan aslında hiç görülmüyordur!’ Son olarak genç şair arkadaşlar ödüllere ve dergilere kızıp, küsmemeli! Onlar da bir araya gelsinler. Dergi çıkarsınlar, ödül koysunlar! Bu bir temennidir. Haydi, daha çok dergi daha çok nefes! Bu işler enfes!