Konuşan: Edanur Kandil
Lâle Müldür’leNisan 2016’da Almanya’da Elıf Verlag yayınevinde basılmış şiir seçkisi hakkında konuştuk. Kitap Alnımdan Fırlayan bir Kartal adıyla basılmış, Özlem Özgül Dündar tarafından Almancaya tercüme edilmiş. Seçkinin sonunda ise Nachwort (sonuç bölümü) başlığında Ali Al-Nasani bir sonsöz ile yer alıyor.Kitabın kapak illüstrasyon düzeni Ümit Kuzoluk’a ait.
Kitap için sizin söylemek istedikleriniz…
Şimdiye kadar hiçbir şiir kitabım tamamen benim seçtiğim şiirlerden oluşmadı. Hatta kitap yayımlandıktan sonra incelemem de. Ama bu kitaptaki şiirlerin tamamını ben seçtim, bu kitabın farkı bu. Bu kitap çok önemli olacak ve siz bunun üstünde olacaksınız. Takılın ona, takılın.
Peki neden diğerleri değil de bu şiirler?
Bunlar beni esas kurcalayan şeyler. Aptalların dahi bilemediği ve onları darmaduman etsin diye yazılmış şeyler bunlar. Aptallara doğru hareket etmem ben, aptallar hep geriden ayaklanır, ben aptal değilim.
Kitabın basım sürecinden ve şiirinizin yurtdışındaki takipçilerinden gelen tepkilerden bahseder misiniz biraz…
Valla acayip etkinlikler olmuş. Ama ben bilmiyorum, etkinliğin dışındayım. Ben kitap bittiğinde çağırıldım oraya. İyi geçti. O aşamalarda bulunan heriflerden biri “Sizin gibi yazan kimse yok bütün Avrupa’da.” dedi. Bir de bana Paris’te bir adam o şekilde asılmıştı. Fransa’da ve meşhur bir şairken, adam alıyor kartı doğru Manhattan’a yerleşiyor. O geldi bana bir gün. Ben şiirler okumuştum salda. Herkes salda geziyordu. Adam geldi bana “Bayan Müldür, gerçekten, çok inanılmaz şeyler söylüyorsunuz ve doğru bunlar da. Türkçe güzel değildir olayı var ya, o konuda benim itirazlarım vardı, ama ilk defa şimdi sizin konuşmalarınızı duyunca gerçekten Türk olduğum için siz de Türk olduğunuz için çok mutlu oldum. Çünkü böyle şiir yok Avrupa’da” dedi. Hepsi onu diyor… Başka birisi de ne dedi biliyor musun?! Kitabın içinde o adamın acayip yazıları var, süper. Kardeşim bir Avrupa genel ekonomisinden ve iş adamı. Bir araştırma yapmıştı, “Ulan, şöyle bir tane bile olmadı benim için.” dedim. Ondan sonra çok beğendim. Adam harika yazmış beni.
İlk şiir kitabınıza da ismini veren “Uzak Fırtına” şiirinde sizi bu kadar öfkelendiren nedir? Ya da kızdıran…
İlk aşk. Ondan hiç bahsetmesem daha iyi.
“Uzak Fırtına” şiiriniz tipik birrockçının iç dünyasına yönelik şeyler mi barındırıyor? Soğuk ve delici şeyler derken pirsing gibi şeyleri mi kastediyorsunuz?
O kadar mazo olmağa gerek yok!Ama çirkin bir mazoşizm kaynağı vardı tabii. Benim tarafımdan değil, onun tarafından.Kim olduğunu desem anlıycan şimdi. Onun için bu kadar.
“La Luna” şiirinde ruhunuzu intihara sürükleyen şey tam olarak nedir? Zamanın metafiziksel gerçeği mi, zamanın usla oyunu olan unutamama mı?
İkisi de olabilir. İkisi de doğru. Doğru yani ne yalan söyleyeyim. Bu benim hayatımı sıfırladı. Ben yapmıştım bunu. Ben çünkü mazoşistim. Bunları böyle yazıyorum diye de sevinmesin hiç o tipler.
“Göz Simyası” şiirinizde Rab’ın insanoğlu tarafından ıskalandığı hissiyatı var. Öyle ise yaratılan, İlahi kudreti hangi yönüyle kalbinden nefyetti?
Her yönden. Benim kendim, her yöne bakan birisiyim. Her yöne bakıp nerede açık görürsem oraya koşarım. Onun için ben; süssüz bayanların son çaresiyim. Sen benimle yaşlıyken bu konuşmayı yapıyorsun, fark oradan çıkıyor.
Heloisenefilim mi? Öyleyse tanrısal yönü tam olarak nedir?
Benim tanrıyla aram hep iyiydi. Hiçbir zaman probleme uğramadım onunla. İnsanlarla uğraşmaktan doğdu benim problemlerim. Tanrıyla olmaktan değil. Çok mutluyum tanrıyı tanıdığım için.
“Yağmur Yatağı” şiirinde dokunuzun cam olması barbarlığınızın neresinde duruyor?
Bayağ güzel sorular yani. Her yerinde duruyor.
Kadın olmak çok zor. Hele şimdi, buralarda. Kadınlık kolay mı, hadi yapın bir kadınlık, bakalım. Ben tam zamanında çekiliyorum dedim. Çok mutluyum, tam anlamıyla çekildim yani. Benden izlemesi. Bilmem kaç türlü söylem var bu işlerde. Pes diyorum. Pes!
Sizin tâbirinizle “Üst gerçek” nedir?
O benim ilk olarak tuhaf bir yerde karşılaştığım bir çocuklayken ilgimi çekmişti. Çocuk yok gibiydi. Ben bir damla su gördüm. Su geldi gözlerinden. Ve üstelik benim sürgün ettiğim bir duyguydu. Aylarca üzerimden atamadığım hem de. Ve böyle bir şeydi evet, dedim.
Ben uzun süredir kadın erkek gibi tiplemelere yakın duruyorum. Küçüklüğümden beri. Gene öyle bir andaydım. Bu sefer karşımdakini tanımıyordum. Derhal evlerine kadar takip ettim. Ama adam çok kaygandı, hemen yok oluyordu. İşte benim üst tip dediğim öyle bir şeydi.
Takipçiniz veya taklitçiniz olarak gördüğünüz şairler var mı? Varsa kim ya da kimler?
Ben şimdi bir cevap vereyim tam olsun o halde oldu mu? Ben ilk kitabımı yazdığımdan bu yana her tarafta şiirlerimi okuyorum. Ama bana hiç teşekkür yok.
Şiirinizde Yunan mitolojisinin izlerini görüyoruz. Şiir yazarken kendinizi Tanrı olarak görüyor musunuz?
Şair olmak öyle bir şey tabii. Böyle durursun, içlenirsin, bir neskafe çekersin. Vav dersin, ben şairim. Beni kötü de deneyebilirler iyi de deneyebilirler. Her şey benim içindir dersin.
Şiir tarihindeki sınıflandırmalara karşı mısınız?
Tabii. Zaten şiir alanında çok ender çıkar yani. (Gülerek)
Şiir ödüllerinin ve antolojilerin genç şairlere katkısı olduğuna inanıyor musunuz?
Öyle pek bir şey olmaz. Kızlarımız ilgileri çekebilir belki, o kadar. Daha fazla değil.
Sizce internetin özellikle sosyal medyanın şiire faydası mı, zararı mı var?
Zararı var. Karşıyım ulan, ne demek!
Kendinizi sadece bir kelimeyle ifade etmeniz gerekirse o kelime ne olur? Mesela bir renk, isim, nesne…
Noli me tangere, olur. Bana yaklaşma demek.
Son olarak…
EDA’YA
Yürüyordum ben senin
acayip kirpiklerinde
ağzımda bir tost
önümde bir mavi yeşil nehir
utangaç bakışlarında
farklı gözlerinde
topaz sarısı bir su
sızıyor sanki oradan
ince narin bir elle
ekliyorsun sanki kendine
tek bir gümüş teli
işte tüm sarı sular
eklemleniyor gerilla ceketine
ve bir balık küçücük sızıyor oradan
topak suların içinde…