“Şey” dendiğinde aklınıza neler gelir? Bence “şey” şiirin sözcük halidir. Çünkü “şey” hiçbir zaman benden bu kadar demez. Hepimiz konuşmaya başladığımız andan itibaren “şey” demişizdir. Ama bu sözcüğün binlerce anlama geldiğini bilmeden. İşte bu sözcüğün binlerce anlamına ulaşan bir şairden ve onun ilk kitabından söz edeceğim.
Mutlucan Güvendir’in biyografisinde; “Az yazdı; çok kağıt ve kitap taşıdı. Sustu ve “şey” dedi yazıyor. Sanırım bu biyografi onu tanımlamak için yeterli.
Kitabını okuduğumda söyleyecek sözleri olduğunu gördüm. Artık biraz da biyografisinin aksine susmaktan ziyade konuşma zamanının geldiğini özetler niteliktedir “şey”. Evet. Söyleyecek sözü olanlar için değil midir zaten şiir?
“şey” varoluşsal bir sıralama baz alınarak oluşturulmuş. Titiz, söylemlerin dizeleştiyi, dizelerin sizi sorgulattığı, ne için, neden, ne yapıyoruz, biz kimiz, nereden geldik, nasıl geldik, nereye gidiyoruz, nasıl gidiyoruz vs… sorularını size sorduran bir kitap.
Kitabın girişinde “şey için birkaç şey” yazısı var. Bu yazıda şair, “şey”i açıklıyor. İlginç tespitleri var. “Şey her şeye girebilir ve her şeyden ayrılırken kendi rengini, kokusunu bırakır geride. Ortasından yarar anlamı ve anlamsızlığı. Sözcükler arasında köprü de olur kapı da. Köprü ve kapı olmak dışında konuşmayı onarır, dinlendirir. Öyleyse bu geçirgenliğinden dolayı her şeyde gövde bulabilir.” Daha kitabı açıp okumadan kitabının adının “Şey” olduğunu gördüğümde ilk tepkim ve ilk sözüm “zekiceydi”
“- alaska’da tanrı kapatmış kendini derin dondurucuya” sf:15 (Su Kara)
“elini hızara sokup da hoş geldin buraya” sf:16 (Su Kara)
“ikiden bir çıkınca kaç kalır dedi bir sıfır/onu sonsuza saralım dedi matematik” sf:17 (Alaaddin’in Sinirli Ablası)
“kurulmayan bir saat zamana küser dedi bir an/bu duraktan bir vapura oblomovbinedek dedi Petersburg” sf:19 (Alaaddin’in Sinirli Ablası)
“kimliksiz kara parçası gibi büyüdüm lekeye” sf:20 (Misafir Koması)
“beni merak etme/uslu bir sınıf sessizliği gibi/dip bir cinayetin/cesedeyim şimdi” sf:22 (Misafir Koması)
“öpülen dudağın sıcağında kalırım” sf:23 (Aşk Koması)
“ben sıradayım dişçi, koy çenemi yerine/benden önce es geçtiğin dilencide sıra” sf:24 (Aşk Aklın Üstünde)
“sorulursa söylerim elbet, hiçbir kıyamet susturamaz beni/aşk aklın üstünde çünkü…” sf:25 (Aşk Aklın Üstünde)
“hıçkırıklarla kayboluyor şairi her şiirin” sf:27 (Solmak İçin Açan)
Kitabın 27.sayfasına kadar ara ara da olsa bu yukarıdaki dizeleri çok beğenmiştim. 27.sayfaya kadarki bölümde komple bir şiiri beğenmedim diyebilirim. Ama ne olduysa İplant şiirinden itibaren oldu. İplant’tan son sayfaya kadar şiirler neredeyse boyut atladı. İnanılmaz etkilendim.
Birkaç örnek; “yerde bir bulut buldum hemen yuttum/uyudum bütün dünyanın sabahlarına/yüzümde çocukluğun hayal perdesi/sen sustun bunca düşü” sf:29 (İplant)
“anladım ki iblisi olanın celladı olmaz imiş” sf:29 (İplant)
“Ey beni rahminde büyüten dünya/aşk diye sunduğun tanrıya/inanmayacağım bir daha” sf:30 (İplant)
“Sonra büyük buzul eridi/homo sapiensin beyni bir buçuk litre/ve dönüştü insana/ve düşündü insan/-sizin düşünüz neydi?” sf:31 (Ateşi Söndür, Suyu Yak)
“Evren bu kadar büyükken neden yutmaz dünyayı” sf:31 (Ateşi Söndür, Suyu Yak)
“Restorasyonu yık zihnin yedinci katını batır/barkodunu sök bir porsiyon güneş öldür/seri numaranı sil z raporunu yırt/kendi habitatına dön mutasyona uğramadan/son raundu al…/yoksa dünya seni alacak rakamların arasından” sf:33 (Ateşi Söndür, Suyu Yak)
“Ey aklını yüzünde gezdiren/nerede ölürsen oralısındır artık/bir maviyle yürüyelim o zaman/sonsuzluk ve hiçliğe…/eskisin mavi, siyahın içine yerleşen rüyaya kalalım/yürüyelim kendi gövdemizden kurtulana kadar/yürüyelim, yürünmüş yol olana kadar” sf:33 (Ateşi Söndür, Suyu Yak)
“Kar yağıyor azala azala umudun üstüne/toprak bizi düşünüyor, buğday bizi/gelecek yağıyor bağıra bağıra geçmişin üstüne/mektuplar bizi düşünüyor, yaralı aşklar bizi” sf:33 (Ateşi Söndür, Suyu Yak)
“Vatandaşlık numaranı canavar taşıyla sil/çipinin manyetiğini boz/beynine çakılan pili oksitlendir/orduların komaya girsin/çadırları sök harp dairesinden/çocukları öpmeden yağmura çıkma/robotların fişini çek/ateşi söndür suyu yak suya bak dibe çök tekerleği patlat/bugünü yaz bir kenara, rüzgârı yaz/her şey kağıttan mürekkeptir unutma, bunu da yaz” sf:34 (Ateşi Söndür, Suyu Yak)
“Adisyon lütfen/hesabı öder misiniz?” sf:34 (Ateşi Söndür, Suyu Yak)
İplant ve Ateşi Söndür, Suyu Yak şiirleri ilk kitap şiiri değil. Mutlucan Güvendir kendini zamanla geliştirip, usta bir şair zekasını çoktan yakalamış. Çünkü özellikle bu iki şiiri yazmak, bu şiirlerin geleceğini edinmek herkesin yetisi değil.
Ve gelelim kitabın adına yol açan şiire şey’e. Şey şiiri de İplant ve Ateşi Söndür, Suyu Yak şiirleri gibi çok iyi.
“şey…nereden geçer bu hayat/ölü evinde inelim/içerisi korkunç, içerisi berbat” sf:45 (Şey)
“şey… seni unuttuğum için/hatırlıyorum daima/beni değil, boşlukları ara” sf:45 (Şey)
“şey…ben senden soğudum/lütfen çöle yerleşelim/çöl leylâ’nın çeyizidir.” Sf:46 (Şey)
“şey… eros da ayrılmış dün,/bira içiyoruz kederden,/aşk yok kadın var diyor”sf:46(Şey)
“şey… insan şiddetin suçlusudur/sonu aşk da olsa/bu yolun dikenleri havva’nın dokunduğu ağaçtan”sf:48 (Şey)
“nefesim yan kalbim değirmenlerde öğütülsün” sf:57 (Madam Uz İçin İçi Yara İki Kara Bir Mektup)
“asitli bir gözle okuyor herkes kendi biyografisini”sf:59 (Metal Seralar Cenneti)
“insan bir kanaviçe işler gibi/söke söke bitirir ömrünü” sf:63 (Paslı Çivi)
“insan kutsalsa boşuna dönüyor dünya sevgilim/sana inandığım içindir aşk” sf:64 (Soğuk Düş)
“o kırık bir şövalede/rüyalarını boyuyor” sf:70 (U Dönüşü)
“uzun sürecek bir sessizlik soludu bu dünya” sf:72 (Bu Son Yağmur İyi Dinle)
Mutlucan zaten Şey’e üç nokta koyarken yukardaki dizeden faydalanıyor.
Şey şeylerden yola çıkan şeyin sınırsızlığına sürükleyen bir şeyler topluluğu. Okuyun anlayacaksınız. Mutlucan’ın İlk Şey’ini…
Şey Yitik Ülke Yayınları 72 Sayfa