İnceleme
Acıyı Kaburgasında Taşıyan Hüznün Şairi
Hıdır Işık, 2015 Attila İlhan şiir ödülünü aldığı dosyasıyla yeniden bir dilin bütün sözcüklerini yeryüzüyle buluşturdu. İlk kitabı 2009 ‘da Ve Sen (Şiir), 2010’da Mülteci / Umuda Yolculuk (Roman), 2013’de Boşluğun Kalbindeki Aşk (Deneme) ve 2013’de Ali Rıza Ertan ödülünü alan Dilin Metruk Yarası (Şiir) kitapları yayımlanmıştır.
Di Ve Diriliş Avlusu’na baktığımızda gördüğümüz şiirler bir iç ses oluşturuyor. Kendine özgü bir ses, bir dil, bir yapı oluşturmuştur şiirlerinde. Bağıramadığını, haykıramadığını, içindeki yangınların dışa vurumunu hiç de hafifsenmeyecek şekilde görüyoruz. Örneğin yaşadığımız bu çağı, ölümleri, zamanın susturamadıklarını, çatlayan bu dünyayı yani trajik olanı kendine özgü bir bakış açısıyla yansıtıyor.
Kitap kırk üç şiir üç bölümden oluşuyor. Kitabın birinci bölümü“Aşkın Su Halleri”nde ilk göze çarpan şairin sorunsalı, dili, biçimi, biçemi, imgeyi ve sesi yaratırken kendi ideolojisini de bir anlamda yansıtmasıdır.
Hıdır Işık’ın şiirlerinde belirleyici özelliklerden biri olan hümanist ve duygusal öğelerin varlığı da us’ta tutulmalıdır.
Şiirlerinde çokça kullandığı Arapça-Farsça sözcükler vardır.
Hıdır Işık’ın ağırlıklı olarak işlediği temalar onun dünyaya bakışını kolayca gösterebiliyor bize. İnsandan, doğadan, kültürel olan ne varsa tümü şiirlerinin temasını oluşturuyor. Kendine özgü diliyle şiirlerinde derinlikler oluşturmuştur. Örneğin; “Sessizlik İntiharıdır Çığlığın” şiirinde…
“şimdi sussam, sesin cebelleşir sessizliğimde
Gitsem, gözlerindeki nehirler kıvrılır ömrüme
Tırnakları çekilmiş gecenin orantısız ağrısı
Kehribar yıldızı göğün sarkacını kutsuyor”
Hıdır Işık şiirlerine yaşamın ve gerçekliğin imgelerini düşürüyor.
Varoluşun temeli olan, ölüm ve aşk temalarını çokça işliyor şiirlerinde.
“Kendi uzağında durarak sessiz bir kenti giyiniyor”sanki.
Görüleceği üzere Hıdır Işık, içinde yaşadığı dünyanın “gerçekleri”ni şiirle güçlü bir biçimde dile getirebilmesi için, çağı değiştiren, dönüştüren dinamiklerinin farkında olmasının önemine vurgu yapıyor. Hıdır Işık şiirlerinde yaşanan sosyal ve toplumsal gerçeklik içinde yaşanılan zamanın ruhunu geniş boyutlarıyla ele alıyor. Daha çok alegori ve imge ağırlıklıdır şiirleri.“Çatladı Dünya Kadının Çığlığında” şiirinde sosyal ve toplumsal gerçekliği bir kez daha gözler önüne seriyor.
“hemen şurada, ağzı bozuk hayatın kopuş çizgisinde
erkeğin dünyaya uçkur çözdüğü kuyuya atılmış
insanın insana buz kırılmasından baktığı dünya üşüyor
ah kadın, bir cendereye yazıldı hayat silinen gülüşünle!”
Hıdır Işık şiirlerini yaşanmışlığından ya da içinde bulunduğu anın, nesnel gerçekliğin içinden birdenbire filizlenen bir algı, bir duygu, bir düşünceyi tetikleyerek bir çağrışıma dönüştürüyor. Sonra bu çağrışım şairin imgeleminden süzülerek, dış dünyada aslıyla aynı olmayan yepyeni bir imgesel gerçekliği yaratıyor.
İkinci bölümde “Varoluşun Nükteli Ağrısı”nda ise karşıtlıklar görülüyor. Örneğin; çocuk, kalp, yaşamak, mutluluk, kuşlar, gökyüzü, gülüş, sevinç gibi hayatı çağrıştıran sözcüklerle, hayata özgü olmayan ölümü çağrıştıran musalla taşı, sala, mevta, kötürüm, keder, uçurum, sancı, çığlık, çürümek, gözyaşı, yara,ağıt gibi sözcükler şiirlerinde bir arada verilmiştir.Dünyada her şey kendi zıddını taşır, dolayısıyla kendi kendiyle çatışma halindedir.Bu sürekli çatışma dünyada ki iç dinamizmin kaynağıdır. Buradan da bakınca diyalektik bir bütünlük göze çarpıyor.
Hıdır Işık toplumsal olanı yazarken aynı zamanda da lirik bir öz taşımaktadır. Ancak bu lirik öz, şiirlerinin yüzey yapısından derin yapısına doğru artan bir yoğunluk içindedir. Berkin Elvan’a yazdığı şiir aynı zamanda toplumsal bir tregedyanın yansımasıdır da.
“kırmızının tabiatına küstüğü bir ülkede
gözyaşlarıyla yıkıyoruz her sabah yüzümüzü
çocukluğumuzla ekmek almaya gidiyoruz
annemize cesedimizle döneceğimizi bilmeden”(s:49)
Üçüncü bölüm -Di Ve Diriliş Avlusu’nda (Kayıp Kalp Ve Çınlama) şiirinde sorgulara alınıp işkencelerde kaybolan, yıllardır oğullarını, kızlarını arayan “cumartesi annelerinin” çığlığını ünlüyor. Ülkemizin faşist gerçeğini gözler önüne seriyor.
“ölüm uğultuları neden hep cellatları hatırlatır?
…
aylardır kuru bir ağaca asılı kalan sesim
annemin çığlığından dökülüyor dünyanıza
tırnakları çekilmiş parmaklarımı tutuyorum
annem kayıp oğlunu ararken cumartesi’de
kimse bilmiyor bir kayaya çivilenmiş kalbimin,
babamın gözlerinden dünyaya kederle aktığını”
Şair Ahmet Günbaş’a adanan şiirde ise “Şiir’in sonsuz halesini umursamaz bir dünya var” derken kendi ben’inin üstünlüğüne inandırılan, yozlaşmış, yalıtılmış günümüz insanını birey ve toplum olarak aktarıyor. Ötekilerin hikayelerinden eksilerek geliyor/ kitap kokusuyla kendini paklayan evine/sonra da şiirlere sığınıyor şair. İmgelerle örülü bir yorgan çekip ruhunun üstüne ve şiirsiz bir dünya ürkütüyor onu…
Özetle “şiirin matarasındaki son damla umuttur” diyor Hıdır Işık şiirlerinde.
11.09.2017/ Karşıyaka
*-Di Ve Diriliş Avlusu, Hıdır IŞIK, Mühür Kitaplığı, 1.basım, Kasım 2016