Şiirde Kuşak Merakı Ve Auteur Sineması
Abuzer GÜLPINAR
2000’lerde farklı bir şiirin yazıldığı doğrudur. Şiir, sürekli değişerek kendine yeni yollar bulur. Demem o ki bu yeni bir şey değil, zaten zamanın değişmesiyle kendiliğinden gerçekleşen bir şey.Mecelle’de yazılı ve çok bilinen bir söz vardır:”Ezmanın tagayyürüyle, ahkamın tebeddülü inkar olunamaz.” (İnkar edilemez ki, zamanın değişmesiyle hükümler de değişir.) Bu sözü rahatlıkla şu şekilde değiştirebiliriz: Zamanın değişmesiyle yazılan şiir de değişir.
Bugünlerde “2000’ler kuşağı şairleri” ve “2000’ler şiiri” adlandırmalarını sık sık duyuyoruz. Bu konuya kısaca değinmek istiyorum.
“2000’ler Kuşağı Şairleri” Üzerine
Kuşak denilince yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı şartlarda yetişmiş insanlar anlaşılır. 2000’ler kuşağından kastedilen 2000’li yıllardan itibaren şiir yayımlayan şairler, sanırım. Bu şairler genellikle 1970 ve 1980 doğumludur, diyebiliriz.
İlk olarak söylemem gerekiyor ki, şiirde “kuşak” kavramının kullanılmasını doğru bulmuyorum. 2000’lerde sadece 1970, 1980 doğumlu şairler mi şiir yazıyor? Örneğin 1953 doğumlu Şükrü Erbaş da 2000’lerde şiir yazıyor. Halbuki ona 1980 kuşağı şairi diyorlar. Erbaş, en güzel şiirlerini 2000’lerde yazdı. Yine 1940, 1950, 1960 doğumlu nice şair günümüzde de şiir yazıyor.
Günümüz şiiri,demek ki sadece “2000’ler kuşağı” tarafından yazılmıyor. Bir şair, bütün hayatı boyunca sadece bir kuşak, bir akım içinde değerlendirilmemeli. Çünkü bir şairin ana yolu belli olsa da tali yolları başka yerlere çıkabilir.Bu tür adlandırmalar daha çok kolaylık olsun diye kullanılıyor. Kimse tali yollarda yürümek istemiyor. Kaldı ki aynı kuşakta yer alanlar da aynı şiiri yazmıyor.
“2000’ler Şiiri” Üzerine
“2000’ler şiiri” adlandırmasını kullananlar, sanki bir akım başlatmış gibi kendilerinden emin bir hâldeler. Anlaşılan o ki“2000’ler şiiri” dedikleri şiir, kendilerinin ve dostlarının şiiri. Bu dönemde yazan her şairi “2000’ler şiiri” şemsiyesi altında değerlendirmediklerini; yayımladıkları yıllıklardan, antolojilerden ve çıkardıkları dergilerde yer verdikleri isimlerden anlıyoruz.
Kısacası bunlara göre “2000’ler şiiri” yeni bir şiirdir ve bu şiiri sadece kendileri ve kendileri gibi düşünenler ile tartışma yaşamadıkları, kendilerine rakip görmedikleri, kıskanmadıkları şairler yazmaktadır. Bunların dışındaki şairler ise ya şairden sayılmamakta ya da eski bir şiiri tekrar etmektedir, onlara göre.
Kendilerine “2000 kuşağı şairleri” diyenlerin İkinci Yeni şiirine sık sık sataştıklarına tanık oluyoruz. Elbette İkinci Yeni şiirinin eksikleri, yanlışları ve başaramadıkları noktalar vardır. Esas olan İkinci Yeni şiirini anlamak ve doğru değerlendirmek, onların düştüğü yanlışlara düşmemektir.İkinci Yeni şiirini beğenmeyerek, ona sataşarak, amiyane tabirle üstünde tepinerek bir yere varamayız. Kaldı ki kendilerine “2000’ler kuşağı şairleri” diyen bu kişiler, bırakın İkinci Yeni’yi aşmayı “İkinci Yeni” kıratında bir şiir bile ortaya çıkaramamışlardır. İkinci Yeni şiirinin yanlışları üzerinde durmayacağım. Bu yeni bir yazı konusu olacak kadar uzun. Dileyen Orhan Koçak’ın “Bahisleri Yükseltmek” ve “Kopuk Zincir” kitapları ile Özdemir İnce’nin ilgili kitaplarını okuyabilir. Ben şahsen İkinci Yeni şairlerine çok şey borçluyum.
Tarkovski, günlüklerinde “Yeni bir akım aranmaz, bulunur.”der. Bugün kendilerine yeni bir akım arayanların, yeni bir adlandırma peşinde koşanların, bir yığın saçmalık bulduğuna tanık oluyoruz. Bunlar sık sık İkinci Yeni şiirini aştıklarını, geride bıraktıklarını, geçtiklerini söylüyorlar. Halbuki şiir at yarışı değil, bir bayrak yarışıdır. Şiir bayrağı geleceğe ancak elden ele, şairden şaire taşınabilir. Bizden önce şiir yazmış şairleri yok sayarsak, bizim elimize şiir bayrağını kim verebilir? Bir akım arama, birilerini aşma hırsının altında bence “popüler olmak” fikri yatıyor. Zamanın değişmesiyle şiirin de değişmesi doğaldır, bu yeni bir akım ya da adlandırma gerektirmez. Örneğin zamanın değişmesiyle “pazartesi”nin adı değişmiyor, ama bütün pazartesiler aynı mıdır?
“Aşmak” kelimesi bende “fethetmek, talan etmek” gibi olumsuz bir çağrışım uyandırıyor. Sanat ve edebiyatın özünde zaten ilerici olmak, devrimci olmak vardır. Ayrı bir çaba bir dizi yanlışlıkları getirir. Aşma hevesi, eskilerin üstünü çizme çabası bir dizi yanlışı beraberinde getirir. Yaratılanın yeni mi eski mi olduğuna da zaman karar verir. Ve eğer gerekli ise ileride bu dönem farklı bir adla adlandırılır. “Tarkovski’yi aştım, Kant’ı aştım, Mozart’ı aştım, Kafka’yı aştım” ifadeleri kulağa ne kadar anlamsız geliyor ise; “Rilke’yi aştım, Cemal Süreya’yı aştım” ifadeleri de o kadar anlamsızdır.
Sonuç
Bana kalırsa şiirde bir kuşaktan ya da ortak bir şiirden bahsetmek mümkün değil. Bunun artık yeri de yok. Şairleri akımlar ya da kuşaklar üzerinden değerlendirmenin yanlış olduğu kanısındayım.Kuşak ya da akım kavramları belli bir ortak özelliğe işaret etse de genellemedir, kolaycılıktır. O yüzden her zaman eksik olmaya mahkumdur.Şiir yazmaya başladıkları yıllardan itibaren İkinci Yeni diye bir kümede toplanılan şairlerin herbirinin ne kadar kendine özgü, kişiselliklerini şiirlerine yedirmiş şairler oldukları ortadadır. Dil alışkanlığından ve yaygın kullanımından dolayı ben de kullansam da “İkinci Yeni” adlandırmasıbilesorunlu bence.
“2000’ler şiiri” adlandırması iseyanlış olmasının dışında ayrıca bir hile barındırıyor. Adlandırma son derece kapsayıcı iken, bu adlandırmayı kullananlar, adlandırmanın içeriğini keyfi bir şekilde dolduruyorlar. Bu adlandırmayı sıkça kullananların söz konusu yayınlarına baktığımız zaman bunu görmek mümkün.
1970, 1980, 2000 kuşağı gibi askere alma dönemlerini anımsatan toptancı adlandırmalar yerine sinemada kullanılan auteur (yaratıcı yönetmen, yönetmen sineması) kavramınışiir için de kullanabiliriz. Sinemada, kendine özgü bir sinema yaratmayı başaran yönetmenlerin sineması o yönetmenlerin adıyla anılır. Yeşilçam sineması dediğimiz zaman, en az 30 yönetmenden bahsetmiş oluruz. Çünkü bu yönetmenlerin neredeyse tamamı,birbirine benzeyen, sanat kaygısı taşımayan ticari filmler yapmışlardır. Ama Metin Erksan, Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney vb. kendilerine özgü, kişisel dili olan filmler yapmışlardır. O yüzden onları değerlendirirken Metin Erksan sineması, Yılmaz Güney sineması, Lütfi Akad sineması gibi adlandırmalar kullanılır. Tıpkı Tarkovski sineması, Bergman sineması, Kieslowski sineması, LarsVonTrier sineması denildiği gibi. Günümüzde de Nuri Bilge Ceylan sineması, Reha Erdem sineması, Zeki Demirkubuz sineması, Yeşim Ustaoğlu sineması gibi adlandırmalar kullanılıyor. Bence auteur teorisi, şiir alanında da kullanılmalıdır. Turgut Uyar şiiri, Cemal Süreya şiiri, Harun Atak şiiri, Abuzer Gülpınar şiiri vd. Bunun dışındaki tüm adlandırmalar yanlış ya da en azındaneksik olacaktır.Auteur şair olabilen özgündür, yenidir ve geleceğe kalandır.
İlk şiirini 2009’da ilk kitabını da 2014’te yayımlayan bir şair olarak “2000’ler kuşağı şairleri”, “2000’ler şiiri” gibi adlandırmaları ciddiye almadığımı belirtmek istiyorum. Kendi şiirime varmak, kendi şiirimi bulmak ve dünya şiir ailesine kardeş bir şiir yaratmaktan başka amacım da yok.
Abuzer GÜLPINAR / 08 Nisan 2017,Antalya
(Şiirden Dergisi, Sayı 41, Mayıs-Haziran 2017)
Güncelleme : 07 Şubat 2018