Şiirin ilk çıkışından günümüze kadar her ne kadar zaman zaman kabul edilmese de bütün şairler elbette bireysel şiir yazmışlardır. Çünkü şiir zaten bireysellik gerektirir. Şiir yazılırken şairin ne demek istediğini çoğu kez okur yakalayamaz. Ama bu şiirin iyi olmadığını mı gösterir? Hayır. Şiiri kim okursa herkes haliyle farklı anlamlar çıkaracaktır. İşte imgenin gücü de buradadır. Şairin kurmuş olduğu imge dünyası okura her zaman aynı şekilde geçmez. Şair aşktan bahseder ama okur bunu bir çocuk ölümüne yorabilir. İşte tüm bunlar şiirin bireysel bir düzlemde olduğunu gösterir. 2010 şiirine baktığımızda ise bu neredeyse böyledir. Bireysel bir kaçışa saplanan şiir etrafında olan bitenden habersizdir. Haberi yok mudur? Vardır elbette. Ama kendi varoluşunun kuyusuna düşen şair/şairler toplumu arka plana atmakta, toplumdan uzaklaşmaktadır. Bunun elbette birçok sebebi vardır. En önemlisi de küreselleşen dünyadır. Küreselleşen dünya ve ona destek olan devlet politikaları kişiyi toplumdan uzaklaştırmış, sadece kendi üzerinden bir şiir dili kurmasına sebep olmuştur. Bütün bu sebepler işte şairi toplumdan sıyırmış; kendi benliğine, varoluşuna hapsetmiştir.
Günümüz şiirinin bir diğer sorunu da kendisine bir lobi kurmaya çalışan şairlerdir. Sanki kendisine şairlerin masasında sandalye bulamayan günümüz şairleri, şairliğinin sorgulanacağı düşüncesine kapılmıştır ki bu çok gariptir. Kendisine bir lobi içinde yer bulan şair, son zamanlarda epeyce tartışılan şiir ve edebiyat festivallerine de göz kırpmış, konuşma yapmış, hayran kazanmış ve kitaplarını satması için fırsat bulmuştur. Yeri gelince ödüllerin de sonuçlar açıklanmadan sahibi olmuş, kitabı henüz çıkalı bir hafta olmasına rağmen kitabı üzerine akıl almaz sayıda ‘pohpohlama’ yazısı yazılmış. Birkaç ay içinde de ikinci baskıyı görmüştür.
Peki, lobi içine girmeyen sadece iyi şiirin ve saf şiirin peşinden koşan şairler yok mudur? Vardır elbette. Genelde böyle yazılarda isim vermekten kaçınırdım ancak bu kez kaçınmayacağım. Yazımın öznesi şair İhsan Baran örneğin ya da Fatih Akça, Fatih Kök, Hanifi Yiğittekin, Naile Dire, Oğulcan Kütük, Örsan Gürkan, Ziya Boz. İsmini saydığım şairlerin bazılarının kitabı var. Bazıları ise kendilerini, iyi şiirlerini dergilerde yayımlayarak görünür kılmaya çalışıyorlar. Peki, bu görünürlük yeterli mi? Değil. Ama yetmesini ne kadar çok isterdik öyle değil mi? Aslında olması gereken de yetmesi değil midir? Öyledir. Şairin işi iyi şiir yazmak, şiir üzerine düşünmek ve şiire yön vermektir. Lobiye ait olmak, bir kümeleşmenin içinde kendisine yer bulmak değildir. İşte görünmemenin sancısını yaşayan şairler bu kez görünür olma isteklerini şiirlerinde söylüyorlar. Söylemelerine rağmen edebiyatın ve şiirin mafyası amcaların umurunda mı peki? Bu sorunun cevabını benim gibi herkes iyi biliyor. Şimdi gelelim İhsan Baran’ın şiirlerindeki görünme isteğine.
Baran, dünyaya (kendi değişiyle tanrıdan düştüğümüz an) geldiğinden bu yana burada olduğunu ve varlığının silik bir fotoğrafa benzemediğini bize söylemeye çalışıyor. Bunu her seferinde farklı yollarla söylüyor, gösteriyor. Şiirlerindeki dize sonlarının keskin bir şekilde bir yerde bitmesi, okurun bunu tamamlamasını istemesi bana kalırsa “Ben buradayım, siz devam ettirin bu dizeyi.” deme şekli.
Bunun dışında zaten zaman zaman “beni görün” feryadına denk geliyoruz. Örneğin ‘yamalak’ adını verdiği şiirde:
“gör içimi, üfle, küllerime üff’
Bütün şiirlerinde bir önceki şiirlerine göndermeler, cevaplar olduğunu görebiliriz. Örneğin ilk şiirlerinde tanrıdan düştüğünü söyleyen Baran, ileriki bir şiirinde de semavi dinlerde ilk insan olarak tanımlanan Âdem ve Havva’ya göndermede de bulunarak şöyle diyor:
“ağaç kovuğuna sığınanın adıyla
çırılçıplak sergiledim kendimi
dağa. taşa. suya. toprağa”
Yine aynı şiirin devamında da “bütün çağlarda yaşadığımı” diyerek aslında ilerideki şiirlerinde de denk geleceğimiz ilk insandan bu yana, hatta evrenin ilk zamanlarından bu yana yaşadığını ve nedense buna rağmen halen bir görünme isteğinde olduğunu okura duyurmaya çalışıyor. Bunu duyurmaya çalışırken ise öfkeli bir dille değil naif bir şekilde, kimseyi incitmeden duyuruyor.
İnsan var olduğunu nasıl bilir? Sadece nefes almak varlığın bir göstergesi midir? Peki, neden kimi şairler ya da yazarlar “yazmasaydım intihar ederdim” der. Ya da Ahmet Uluçay neden bir söyleşisinde “film çekmeseydim intihar ederdim” der. Bunun sebebi bunu düşünen insanların nefes almaması mı? Bu insanların hayatının en büyük amacı üretmek, kendilerinden sonra bir şey bırakmak. İşte bu düşünce de aynı şekilde görünme isteği değil de nedir? İhsan Baran da bir şiirinde varlığının kanıtı olarak şöyle diyor:
“diyorum, bırakın ağrısın başım
ben reçeteyi annemden seviyorum”
Baran, “uçurum” adını verdiği şiirde ise resmen bir varoluş şiiri nasıl yazılır dersi veriyor okura ve kendi çağdaşı şairlere. Baran, bu şiirle aslında neden yaşadığını, neden yazdığını, neden görünmek istediğini anlatmış. Daha önceki şiirlerinde de karşılaştığımız bazı imgeler burada da farklı bölüntülerde karşımıza yine çıkıyor. Örneğin: ilk insandan beri aslında yaşadığını, evrenin oluşumundan bu yana var olduğunu ve söylemek istediği birçok şey olduğunu söylüyor:
“ben buraya şunu demek için yaşadım
yaşlandım
köklerim bar benim ilk insandan miras”
Zaman zaman da kendisini anlamayanlardan dolayı kendisini yok ettiğini ama tekrar geri döndüğünü ince ince işlemiş Baran şiire:
“niçin geldin sorusunu yanlış anladığımdan beri
çözüp çözüp siliyorum kendimi”
Şiirin devamında bir kadın tarafından sevilmediğini, bir kadına dahi görünemediğini haykırıyor resmen:
“beni sevmektense toprağı sevdi seçilmişler
başımda tanrıdan hediye saçlarım oysa
ne güzel okşanır annem bildi sadece”
Baran, zaman zaman kitapta somu şiire de yönelmiş. Genel itibariyle soyut şiirlerden oluşuyor kitap. Ama somut şiirin de en iyi örneklerinden birini göstermiş bize “ıhlamursuz gribin soğuk rüyası” adlı şiirinde. Somut şiirde de yine içindeki görünme isteğinin önüne geçememiş:
“ben bu şiiri çok yalnızken yazdım
in cin kâğıt oynarken, bana yer yokken”
Baran, zaman zaman da olsa göründüğünün farkında, ama görünür görünmez yaşadığı olumsuzluklarla tekrar kendi kuyusuna geri döner, döndürülür:
“bilirim ki herkesin bir hikâyesi var
bildim ve çıktım
çıktığım gün kuyumu kuruttular
kuyumu
kim
ne diye”
Hani bazen şiirlerinde ‘beni görün’ feryadına denk geliyoruz demiştim ya işte “kaldırımlardan şiir toplama” adını verdiği şiirde de şöyle diyor:
“yosun tutmuş bir duvar
hâlâ duvardır
görünmese de taş
*
niçin kimse beni görmüyor”
Bütün bunların dışında ise bazı şiirlerinde dize ve kelime tekrarları aslında yine Baran’ın görünme isteğiyle alakalı. Kişi bir cümleyi birkaç kez tekrar ediyorsa eğer, bir iz bırakma isteği vardır. Görünür olma isteği vardır. Baran’ın şiirlerindeki tekrarlar da bunun göstergesidir.
İhsan Baran iyi bir şair, saf şiire ulaşmış bir şair. Ondaki görünme isteği günümüz şiir dünyasının çürümüşlüğüne karşı bir başkaldırı niteliğindedir. İhsan Baran “beni de oturduğunuz masalara alın, lobinizde bana da yer açın” dememiş ama var olduğunu, İhsan Baran adında bir şair olduğunu şiiriyle göstermeye çalışmıştır.