Hüseyin Kalyan, şiirlerini ironi ve konuşma dilinden beslenen mizahla kuran bir şair. Gerek şiirleriyle gerek dik yazılarıyla 2000’ler şiirinin temsilcilerinden. Aykut Nasip Kelebek, şairle hem şiir hem de son şiir kitabı “Boşluğun Kapıları” üzerine konuştu.
Aykut Nasip Kelebek: Söyleşiye biraz kişisel hikâyenizle başlayalım istiyorum: Şiir yazmaya ne zaman başladığınızı, -bizim bildiğimiz- ilk şiir kitabınız “Boşluğun Kapıları”nın neden 40’lı yaşlarınızı beklediğini öğrenmek isteriz; yoksa “Boşluğun Kapıları” sizin için de mi sürpriz oldu?
Ben şiire başlamadım. Şiir bende vardı. İmkân buldukça da zâhir oldu. Hepsi bu…
Dolayısıyla şiirin bende ne zaman başladığından ziyâde, benim bunu ne zaman idrâk ettiģimi konuşmak, sanıyorum ki daha anlamlı olacaktır.
Şunu söyleyebilirim ki içimden geçen dünyayı içinden gectigim dünyaya sığdıramadığımı fark ettiğim çocukluk günlerimden itibâren içimde başka sözler olduğunu biliyordum. Bunun şiir oldugunu idrâk edişim ise şu hâdiseyle bana âşikâr oldu.
Düzce İmam Hatip Lisesindeydim. On beş on altı yaşları diyelim. Derste Hâşim’in “Merdiven” şiiri okundu. Ve ben kendime şu soruyu sordum:
Ertesi gün can vermek şartıyla bu şiirin altında kendi imzân olsun ister miydin? Cevaptan emîn olamadığımı fark ettiğimde ölümlülüğün artık bana göre bir meslek olmadığını tüm varlığımla hissedebiliyordum.
O günden sonra anlam ve onun zavallı yük hayvanı olmak, taşıyıcısı olmak bakımlarından dil, daha vazgeçilmez bir meseleydi benim için. Fakat sonra sonra dilin kudretini idrâk ettim ve dedim ki
Dil köprüsü geniştir
Söz geçenlerden biri
Sözü iyi bil ancak
Sözde zannetme dili
Dilin sözle mânâ bulan cüzüydü benden sâdır olan. O halde dili söze teşmîl etmekti benim işim. Dil hikmetin kulbuydu ve ben de söz mârifetiyle hikmet kulbuna yapıştım. Hakîkatle soydaş hikmetler hâsıl etmeye gayret ediyordum, edecektim, edeceğim…
Şiir, şiiri aşmak içindir çünkü! Bir vâsıtadır o. İnsanın, insandan sâdır olacak en büyük söze varmasına, hakîkat yurdundan insansoyuna mânâlar taşımasına, o söze varmasına bir vâsıta. Aslolan büyük söze varmaktır. O yüzden ki şimdi yeniden söylüyorum: Şiir, şiiri aşmak için vardır.
Kitap konusuna dönersek!
Neredeyse tüm şiirlerim sürprizdir bana; fakat şiirimde sürpriz, yok denecek kadar azdır!..
Aykut Nasip Kelebek: Hangi yazar/şair ve eserlerin sizin üzerinizde daha fazla etkisi oldu? Eklemlenmeye çalıştığınız bir şiir damarı mevcut mu? Malumunuz, modern şiir tarihimizde, Sezai Karakoç ve Hilmi Yavuz gibi soy ağacını açıkça ilan edenlerin yanı sıra biricikliği seçen şairler de var, sizin tutumunuzu dinleyelim…
Hüseyin Kalyan:
Aradığım kitabı bulabilseydim, yazmayı sürdürmezdim.
İçimde bir adam var; orayı ve onu hizâ alarak yazdığımı duyumsuyorum. Kâinat benden gecerken oradan/ondan sözler sâdır eder. Dolayısıyla kimseyi kendime denk görmem; kendimi de kimseye…
İnsansoyunun ürettiği barış, eşitlik, özgürlük ve ölümsüzlük muştulayan tüm hikmetli metinler varlığımı etkilemişlerdir, etkilemektedirler ve etkileyeceklerdir. Barış yüklü bir özgürlük iklimini ebedî kılmak gâyesi dışında bir yönelimden sâdır olmuş eserlerse benim nazarımda târihin büyük çöplüğü dışında bir yere lâyık değildirler.
Bunun yanında muhtelif açılardan Türkçenin tüm birikimiyle akrabalıklar kurulabilir şiirlerimde fakat şiir olmayı aşmış sözlerime dikkatle bakılırsa yalnızca benden sâdır olabilecekleri ve benzerlerinin ancak benim rûhumdan vârit olabilecekleri, keskin bir zihne hiç de anlaşılmaz görünmeyecektir.
Aykut Nasip Kelebek: Bazı şiir ve mısralarınızla tasavvuftaki “fena” kavramına, bazılarıyla da hümanist çizgiye yaklaştığınızı açıkça görüyoruz. Zihin tarihinizde bu disiplinlerin yeri nedir?
Fenâyı müdrik olmadan fezâyı müdrik olunamaz.
Varlık karşısında Anarkosûfist, toplumsal yaşam konusunda hiperdemokrat bir kamunist olmak, bu duyuştan edindigim paradigmalardır.
Tasavvuftan da Hümanizmden de keskin olarak ayrı düştüğüm hususlar var. Fakat beni besleyen noktalar da var bu iki duyuşta.
Hümanizmi eksik görürüm. Daha derin ve külliyatlı bir hâlet olan tasavvuf ekolünün varoluşu kavrayışına bakarım… Fakat benim için eşref-i mahlûk yoktur; eşref-i mânâ vardır. Ve tasavvuftan da ayrılırım ayrılmak gerektiginde. Ben bir mutasavvuf degil bir Anarkosufistim son kertede…
Uzun konu bu!
Hiçbir toplulukta yüzümü kara çıkarmayacak bir vicdânî duruşa çalışıyorum diyelim.
Aykut Nasip Kelebek: Sınırların/sınırlamaların kalkmasına yönelik güçlü bir çağrıda bulunuyorsunuz; şiiri bu yolda girişilmiş bir mücadele olarak mı kabul ediyorsunuz?
Hüseyin Kalyan:
Annesi kâinât olmayan var mı / Varsa çıksın ayrılsın!
Böceklerin kuşların ve tozların dolaştığını / Ne vardı ki engel dolaşmamıza
Söylemek davranmaktır sevgili Aykut. Ve benim en büyük yönelimlerimden biri de şu küçük ve komik dünyâ topunda, sınırları kollamak adına 193 ordu beslemenin insan olmakla değil, insan olamamakla ilgili bir durum olduğunu tekrar tekrar dikkatlere sunmaktır. Ve umutsuz değilim!
Fazla ciddîye alıyoruz / Fazla abartıyoruz / Dostlar bu şiir / Bu yalnızca / Dünyâyı değiştirebilir
demiştim bir seferinde!..
Hattâ elimde olsa cenneti cehennemle birleştirir ve ılıman, şenlikli ve ebedî olan yaşantıyı herkes ve her şey için mumkün kılardım ben!
Bunda da umutsuz değilim!..
Bir bir hepbir olmak… İnsanlık ve yaşamın tümü için en kayda değer özlem bu benim için. Hiperdemokrat bir kamunistin özlemi diyelim! Yatay ve dikey tüm zaviyelere tesmil etmeyi arzulayabileceğim yegâne heves…
Aykut Nasip Kelebek: Şiirlerinizde sıkça metinler-arası ilişkiler kuruyorsunuz; metinler-arasılık, “Boşluğun Kapıları”nı bulmaya çalışırken yükünüzü hafifletiyor mu yoksa işleri daha da içinden çıkılmaz hale mi getiriyor?
Hüseyin Kalyan: Boşluğun kapılarını bulmak, bak bu çok ilginç. Sonsuz kapı vardır çünkü boşlukta. Her hamle bir kapı aralar. Ve her nihâyet bir kapının kapanmasıdır. Ve yeniden yeni kapılar… Varlıktan kaçamayız. Ve elbet hiçbir boşluk bomboş değildir.
Benim çabamsa en büyük kapıya varmak. Özgür, mutlu ve ölümsüz kılacak müjdenin kapısına.
Metinler-arasılık bahsine gelince:
Doğdugum köyde bulamadığım akrabalarımı arıyor ve buldukça da mutlu oluyorum diyelim. Yâd ediyorum sonra da onları. Yağmaya deger bulduklarıma selam olsun.
Hem sonra sevgili Aykut, hiçbir kayda değer metin yoktur ki muhtevâsında metinler-arasılık bulunmasın. Bildiğin en değerli kitaba bak!
Aykut Nasip Kelebek: Halk şiiri formuyla yazılmış epeyce şiir var “Boşluğun Kapıları”nda, bu ilginizin temellerini öğrenmek isterim. Divan şiiri etkileri ise belki akıl-kalp kıyaslamalarınızda daha bir öne çıkıyor, bu hususta ne dersiniz?
Hüseyin Kalyan: Halk ve Dîvân şiiri şeklindeki tasniflerin, çocuklara ders okutmak gâyesi güden akademisyenler bakımından kolaylaştırıcı yanları olabilir fakat ben şiire bu zâviyelerden bakmıyorum. ‘Halk’ sözcüğü, aşağı mânâsına teşmîl edilir gelenekte ve günümüz şiir kamusunun kâhir ekseriyetinde!..
Bu benim gelenekten ve “şimdi”den en almadığım özelliklerden biri örneğin. Yûnus’un o zamanlarda aşamadığı bir husus bu! Fakat hâlen çoğunlukla aşılamamış olmasıysa fecî bir garâbet. Zekânın garibanlığı!..
Üstünlük takvâdadır diyen bir peygamberin ümmetinden, daha yüksek bir insâniyet algısı beklemek de benim hakkım!..
Büyük sözler, sarih olmalarına rağmen büyüsünden bir şey kaybetmeyen sözlerdir çoğu kez.
Bu konuda kısa bir yazım yayımlanmıştı Mühür dergisinde. Bu bağlamla tekrarlamak isterim:
Alevi sünnilik nedir
Menfaatir varvarası”
mısralarıyla sosyal ilimlerin mümessili sayılan tüm dehâları rahle-i tedrisâtına öğrenci kılabilecek bir ozan değil midir Veysel?..
“Rızâsız bahçenin gülü derilmez.”
şeklindeki tek bir türkü dizesiyle büyük felsefelerin karşısında tek başına kıyama durabilecek bir ozan değil midir Neşet?..
Bir nehirde binlerce yıl suyun terbiyesinden geçmiş, yusyuvarlak olmuş muhteşem taşlar gibidir ayrıca halk sanatındaki bir çok varlık. Türküler, atasözleri, halk ozanlarının deyişleri… Seçkin olan söze bakarım ben ve seçkinlikle seçkinciligi ayırabilen herkes bu hususta sınıfsal değil panoromik bir ava cıkmak gerektigini gâyet de iyi bilir. Hikmet her toplumsal tabakadan temin edilebilecek bir hasılattır.
Şeçkin sözler, mümkün en az sözcükle muhtemel en zengin evrenleri yaratabilen sözlerdir.
Bin safsata bir mısra-ı bercesteye değmez!
İndimde esatir-i Felâtûn hezeyandır.
diyerek ne güçlü anlatmış bunu Yenişehirli Avnî
Aşk kim kalbe gıdâdır, ne yenir ne yutulur
Bir demir leblebidir, çiğneyene aşk olsun.
diyerek ne güzel örneklemiş bize Şinâsî
Aykut Nasip Kelebek: Bazı Batılı eleştirmenler, şiirin epik, lirik vs. oluşu hususunda persona’nın muhatabını belirlemenin yol gösterici olabileceğini söylüyorlar; evet, muhatabınız/muhataplarınız kimler?
Hüseyin Kalyan: Şiir, zekâsını kalbiyle ve kalbini zekâsıyla bileyenlerin mülküdür… İdraksizliğin ilgisizlikle ve vicdansızlığın nefretle karşılayacağı bir şiire/söze çalışıyorum ben.
Aykut Nasip Kelebek: “Boşluğun Kapıları”nda neredeyse baştan sona eleştirel hatta tartışmacı bir eda var, eserinizin temel motivasyonlarından biri eleştiri’dir desek, yanılmış olmayız sanırım. Burjuva eleştirisi, toplum eleştirisi, sistem eleştirisi…
Hüseyin Kalyan: Benden sâdır olan söz, sonsuz ayaklarıyla, eşsiz kalbiyle ve keskin zekâsıyla tüm firavunlukların canını yakmaya yeltenmemişse, hakkâniyet arzusu mutlak bir iradeyle o söze yerlesmemişse, bir cesetten farkı yoktur o sozün; ve asamamıştır şiir olmayı.. Şiir, şiiri aşmak icindir oysa!..
İnsan ki insan olmayanda olmayandırsa şâir:
Rakîbe yöneltilmis olsa dahî vicdansız bir hamle karşısında, “Durun! Rakîbime bunu yapamazsınız” diyebilecek olandır!.. Şâir vicdandır…
Sömürgenliği, efendiligi, cebrîliğin muhtelif türevlerini besleyen bir duruştan Tanrı esirgesin.
Aykut Nasip Kelebek: Sizin gözünüzde, hangi disiplinler şiiriniz için “olmazsa olmaz” anlamı taşıyor. Biliyorsunuz, modern şiirin tarihi biraz da şiirin diğer disiplinlerle ilişkisinin tarihidir…
Hüseyin Kalyan:
Tüm bilgelik ve Bilginlik verimleri…
Aykut Nasip Kelebek: 2016’nın, en azından bence, öne çıkan/sürpriz isimlerinden biriydiniz. Bu çıkışınızı, önümüzdeki süreçte yeni kitaplarla sürdürmeyi planlıyor musunuz, biraz da –varsa elbette- bekleyen dosyalarınızı konuşalım.
Hüseyin Kalyan: Mühür dergisinde “Dik Yazılar” başlığında yazdığım paragraflar (mikro denemeler) var. Yeni çıkacak bir dergi için hazırlamaya başladığım “Büyük Şiirler” bölümünde yer alacak şiir ve yazılar olacaktır.
Yaklaşık sekiz on tâne dosya olduğunu söyleyebilirim şiir ve düz yazı toplamı olarak. Fakat kitap olurlar mı? Kısmet…
Bir şiir ve bir düz yazı kitabı düşünüyorum ama 2017 senesinde.
Bu arada, 2007 yılında Erkinozan mahlâsıyla 100 adet bastırttığım “Cümleler Kitabı” adlı bir kitabım da var benim! Onu da burada anmış olalım. Boşluğun Kapıları’nda mevcut olan şiirlerin bir kısmı o kitapta da var.
Aykut Nasip Kelebek: Son olarak, biraz metin-dışı bazı konular konuşalım istiyorum. Edebiyat çevrelerinin şiirle ünsiyetini de göz önünde bulundurursak, “şiir ölüyor” mu yoksa yeni bir doğumun sancılarını mı yaşıyor
Hüseyin Kalyan: “Şiir ölüyor” cümlesi ironik olamadığında trajikomik olmaya mahkûmdur.
Şiirdir ki ölmez sevgili Aykut; meğer ki insansoyunun “insan olmayanda olmayan” mertebesinde hazır bulunup, oradan duyup, insansoyuna ve kâinâta seslenen hiçbir kimse kalmasın.
Sevgi, saygı ve çok selamla…
(Dil ve Edebiyat dergisi Ocak 2017 sayısı)