1.
seksen darbesinin arefesi; anadolu’nun, ankara’ya yakın bir şehrinden, pılımızı pırtımızı toplayıp, bir MAN kamyon üstünde göç ediyoruz ankara’ya; çocuğuz daha.
babam, bizden altı sene önce gelmiş, yurt edinmiş ankara’yı, solfasol’u.
çalışmış, para biriktirmiş… hemşehrilerine yakın bir yerden arsa alıp, çalışmaya devam etmiş sonra da.
iş yerinde yatıp, masraf bile etmemiş, para biriktirmiş kamyon için.
2.
bir gece, biriktirdiği bütün paraları harcayıp, kondurmuş evimizi;solfasol’la baraj mahallesi’nin arasında kalan bir tepeye. kamyon parasını kenara atmış, lazım olur diye…
komyon üstünde geldik, demiştim…
o yıllarda, kamyon üstünde geliyordu eşyalar, döküle saçıla; insan da bir eşyadır sonuçta!
3.
ankara’ya taşınır taşınmaz köydeki kuş seslerinin yerini, hemen her akşam duyduğum silah sesleri almıştı.
çocuktum daha.askerlerle tanıştım sonra; tüfek bile aradılar kondu gecemizin çatısında.
birinci sınıfını köyde, öğretmensiz geçirdiğim eğitim hayatım, ikinci sınıfından,hiç bilmediğim bir şehirde başlamıştı birdenbire…şimdiki havaalanı yoluna sınır, çubuk barajı ayrımında, sonradan imam’laşan, hatip’leşen, yeşilöz ilkokulu’na, yürüyerek gidip geliyordum o zamanlar, kar tatilleri vardı.
ortaokullu oldum zamanla. yeşilöz ortaokulu ilkokul yolumun tam karşısındaydı;birkaç yüz metre boyunca ağaçlı bir yoldan yürüyüp, sağa sapınca;ankaraçayı’nın hemen kenarında.
çayın karşı yakasında, futbol sahası olarak da kullandığımız,büyük,düz bir alan vardı.oraya gitmek için okuldan çıkıp, belki de kaçıp, okulun arkasından dolaşan bir köprüyü geçmemiz gerekiyordu.
bisikletçi bir amca gelirdi her gün o sahaya; eski model (eski olduğu benim fikrim!)bir anadol pikabın arkasına attığı kırık dökük birkaç bisikletle.
4.
futbol sahasının çevresinde turu beş liradan bisiklete binerdik. bazı arkadaşlar,akılları hâlâ bindikleri bisiklette kalsa da, yok paralıktan, bisikleti daha birinci turda terk ederlerdi amca’ya.
bazı arkadaşlar, turlarına devam ederlerdi paraları bolluğunca…
paranın satın alabileceği mutlu bir çocukluğu ilk o zamanlar anlamaya başlamıştım.
5.
solfasol otobüsleri vardı bir de; saat başı, bazen buçuk saatte bir, kimi zaman da uzunca bir beklemeden sonra peş peşe gelen, solfasol otobüsleri…
akşam ve sabah saatlerinde tıklım tıklım, ayaklarınızın havada bile kaldığı solfasol otobüsleri.
o zamanlar, bisikletlerin otobüsle bir ilişkisi vardır, olmalı, diye düşünürdüm çocuk aklımla; hele de kırık dökük bir bisikletin bile sahibi olamıyor, kiralayarak ve sadece bir turluğuna, babama kızarak biniyorsam; sıkış tepiş yolcu taşıyan solfasol otobüslerinin de çocukluğumla bir ilgisi olmalıydı.
6.
yer verme önceliğinin yaşlı amca ve baş örtülü teyzelere, sonraki sıranın, baş örtülü genç kızlara verildiği solfasol otobüsünde, analar kızlarına siper ederlerdi kendini.
ter kokuları, yağlı ve jöleli saçlarıyla sanayide çıraklık, kalfalık yapan gençler evlerine dönerken, aynı otobüslerde işçilik yapan, okuldan dönen kızlarla, sevgili olurlardı solfasol otobüsünde.
yolculuk boyunca, o kısacık zaman diliminde, birbirlerine aşık olup evlenenler, çocuklarını alıp kır gezmelerine çıkanlar, kavga edenler, sevdiğini başka birinin bakışlarına kaptırıp, ayrılanlar… hepsini görebilirdiniz solfasol otobüsünde.otobüsün tavanında dolaşan bir sürü düşünce baloncuğundan anlayabilirdiniz bunları.
murathan mungan’ın makas öyküsünde olduğu gibi,farklı yönlere giden iki trenin başka pencerelerinden bakan sevgililerin tren makas değiştirmeden önce göz göze yaşadıkları ve sayfalar süren aşkını bulabilirdiniz solfasol otobüsünde;
beyaz gelinliklerini giyen genç kızları, damatlıklarıyla dolaşan delikanlıları…
7.
hepside oradaydılar bir duraklık mesafe için.
durakta oluşan kuyruğa dahil olmadan kenarda volta atan, oyalanan, sevgilileri gelince gözleri parlayan ve yanlarına utangaç adımlarla sıralanan delikanlılar da oradaydılar;
otobüse binerken ki itiş kakışta, yolculuk boyunca ve inerken, kol kanat geren sevgililerine;bir kelime bile etmeden.
bütün varoşların, bütün kalabalık otobüsleri gibi bir otobüstü solfasol otobüsü de.
8.
ali cengizkan’ın ‘solfasol otobüsü’nde ‘kızoğlan’ kızlar vardı; kızoğlan’dılar çünkü varoşların oğlanları.
böyle hayal kurdular…
aşk vardı bir de solfasol otobüslerinde; parayla, pulla ilgisi olmayan insanların aşkı; aynı otobüse binmişlerdi ve yan yanaydılar; aynı son durağa gidiyorlardı…
aynı durakta ineceklerdi…
aralarındaki tek fark, kırık dökük bir bisikletle yapılan, ‘fazladan’ birkaç turdu belki; hepsi o kadar…