Nahit Ulvi Akgün 100 Yaşında: ‘Şairin ‘Birisi’
Nahit Ulvi Akgün’ün, muayene olmak için gittiği Alsancak Devlet Hastanesi’nde kendisini tanıyan bir hekime söyledikleri çok dikkat çekici: “Bugüne kadar hiç kimse benim adımı tam söyleyemedi. Gençler ‘Birisi’ adlı şiirimi ezbere bilirler, ama adımı bilmezler. Adımı doğru bilenler de şair olduğumu bilmezler.”
Kadir İncesu
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda
Şiirle ilgisi olsun ya da olmasın hemen hemen herkesin bir şekilde duyduğu, okuduğu, defterine yazdığı, sevdiği şiirdir “Birisi”…
Şairi mi? Şairi Nahit Ulvi Akgün…
Kitaplarının baskılarını ancak sahaflarda bulabileceğiniz, 29 Eylül 1918 tarihinde Milas’ta dünyaya gelen Nahit Ulvi Akgün 100 yaşında…
Bu yazıyı 12 Kasım 1996’da kaybettiğimiz şair için bir hatırlatma olarak değerlendirin lütfen…
Şair Atila Er’in “Şair gibi yürüdün üstüne tüm acıların” dizesiyle anlattığı Akgün için hazırladığı “1940 Kuşağının Son Romantik Şairi Nahit Ulvi Akgün” adlı kitap 1998 yılında Buğra Yayınları tarafından yayımlanmıştır.Kitapta Nahit Ulvi Akgün’ün ayrıntılı bir yaşam öyküsünün yanı sıra kitapları hakkında yazılan yazılar ve şiirlerinden örnekler de yer alıyor.
İstanbulÜniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitiren Akgün çeşitli okullarda felsefe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. İlk şiiri 1936 yılında İzmir’de Akın gazetesinde yayımlanan Akgün’ün, Sebep (Mehmet Serpin ile), Birisi, Karanlıkta Bir Ağaç, Gerçek Düş, Evren Türküsü, Ağaçlar Uyanınca, Eksilen Gökyüzü, Güneş Açınca, Yolunuzun Üstünde Bir Adam adlı 9 şiir kitabı bulunuyor. Şairin toplu şiirleri 2000 yılında Adam Yayınları tarafından “Birisi” adıyla yayımlandı.
Atila Er, Akgün’ün toplumcu şiir içinde dahi romantizmi yakaladığını, romantizmin hemen hemen her şiirinde hızla çarpan bir yürek gibi durduğuna dikkat çekerek, “Nahit Ulvi mutluluklarını da bireysellikten çıkartıp, toplumsallaştırabilmiş bir ozandır. Elma yiyip elma gibi, yıldızlara bakıp yıldız gibi, kuzularla birlikte olup kuzu gibi, pazarlardan geçip insan gibi çoğalmanın mutluluklarını yaşamaktadır. Yani çoğul mutluluğu yaşamıştır, yaşamının her evresinde…” tespitinde bulunuyor.
Kitabın son bölümünde Akgün için yazılan yazılar da yer alıyor.
Zeynep Oral, kendisi gibi şiire meraklı kuşağının duygularını tüm içtenliğiyle anlatmış: “Çocuktuk. Çocuktan farksız genç, çok genç kızlardık… Bir an önce büyümeye, büyüyünce dünyayı değiştirmeye, annelerimiz gibi olmamaya, serüvenden serüven uçmaya ama en çok da bir an önce sevdalanmaya hevesli çocuklardık. Hepimizin şiir defteri vardı. Çoğumuz saat başı şiir yazıyorduk. Duygu bombardımanlarımızı sözcüklerimizi, yan yana değil alt alta yazmanın, yerli olduğunu sanıyorduk. Gerçek şairlerin, bizimkilere hiç benzemeyen şiirlerini okudukça, fena halde bozuluyor, kendi yazdıklarımızı yırtıp, şiir defterlerimize onların yazdıklarını yazıyorduk. Şiir defterleri elden ele geçiyor, sende ne var, bende hangisi eksik krizlerine giriyorduk. Bir şiir vardı ki, o hepimizin defterinde başköşedeydi. ‘Birisi’ adlı şiir…”
Behçet Necatigil “İlk şiirlerinde tatlı bir romantizm içinde aşk temasını işlemekten hoşlanıyordu. Son şiirlerinde ilerleyen yaşına paralel hayatın anlamını ve geçiciliğini, yaşamanın türlü duraklarını araştırmaya koyuldu,” derken; Melih Cevdet Anday ise, “Şiirden hiçbir şey beklenemeyeceğini ta başından bilen katıksız bir şairdir,” değerlendirmesini yapıyor.
Atila Er’in özenle hazırladığı kitabın yaşamöyküsü bölümünde, muayene olmaya gittiği Alsancak Devlet Hastanesi’nde kendisini tanıyan bir hekimesöyledikleri çok dikkat çekici: “Bugüne kadar hiç kimse benim adımı tam söyleyemedi. Gençler ‘Birisi’ adlı şiirimi ezbere bilirler, ama adımı bilmezler. Adımı doğru bilenler de şair olduğumu bilmezler.”
Nahit Ulvi Akgün’ün “Birisi” adlı kitabına da ad olan şiiriyle başladığımız yazıyı yine aynı kitaptan “Her Şey Yerli Yerinde” adlı şiirle bitirelim:
Hiçbir şey değişmeyecek o gün
Göçüvereceksin bu insan kalabalığından
Gelmemiş gibi, olacaksın dünyaya
Sanki bu odada sen oturmadın
Sen giymedin bu elbiseyi
Ağlamadın
Gülmedin
Yemedin bu ağacın meyvasını
Bütün maceran
Bir varmış
Bir yokmuş
‘1940 Kuşağının Son Romantik Şairi Nahit Ulvi Akgün’
Atila Er
Nahit Ulvi Akgün yaşamını şiire adamış çok özel bir şairdir. Edebiyatın diğer türlerine meyletmemiştir. Sağlığında yayımladığı dokuz şiir kitabı da bunun bir kanıtıdır. İzmir’in yetiştirdiği simge şairlerden biridir. Başında fötr şapkasıyla, her daim traşlı yüzüyle, kravatı boynundan eksik olmayan, lacivert takım elbisesiyle onu ya Kıbrıs Şehitleri caddesinde ya da Kordon’da volta atarken görürlerdi onu İzmirli şiir severler. Hani güzel bir gençkız yolunu kesip ondan çakmak istese; o, içindeki bitmeyen coşkuyla gençkıza çakmak yerine cebinden bir çırpıda çıkardığı son şiirlerinden birini bu güzel genç hanıma okusa… Dünyalar onun olurdu.
Romantik bir şairdir Nahit Ulvi. O nedenle, ölümünden sonra kaleme aldığım onun özyaşam öyküsüyle ilgili kitaba, “1940 Kuşağının Son Romantik Şairi Nahit Ulvi Akgün” adını verdim. Romantizm onun şiirlerinde başat rol oynar. Bu nedenle şiirlerinde “aşk” izleği başı çekmiştir çoğu zaman. O, her zaman dizelerini yaşam sevgisiyle süslemiş, doğa sevgisiyle de perçinlemiştir. Şiirlerindeki bütün kurguları sevgi üzerine yapmıştır. Bir ozanın dediği gibi: “Sevgisiz Çıkılmaz Yola” Evet, o, hiçbir zaman sevgisiz çıkmamıştır şiir yolculuğuna. Onun için de hep Nahit Ulvi olarak kalmıştır. Yoğun imge yüklü şiirlerden kaçınmıştır. Halkın anlayacağı bir üslup kullanmayı kendine amaç edinmiştir. Toplumun anlamayacağı üslupta yazılan şiirlerin yeterince etkili olamayacağı düşüncesini taşımaktadır. O nedenle hep yalın bir dil kullanmaya özen göstermiştir. Bunda da başarılı olmuştur. Şiirlerinin odağına insanı alan Nahit Ulvi, yaşamın her hücresine dokunmayı başarmıştır. Toplumu iyi ve doğru analiz ettiğinden, toplum ruhunu şiirlerine çok rahat nakşetmiştir. Bu da şair olmaktan çok insan olmanın getirdiği bir bilinçtir.
Şiirlerindeki temel izleklerden biri de İzmir’dir. Yaşadığı, nefes aldığı, aşık olduğu, kokusunu adeta damarlarında hissettiği bu kentin albenisi, onu her zaman diri tutmaya yetmiştir. Beslendiği bu kaynaktan aldığı kinetik enerjiyi, farklı bir enerjiye dönüştürerek bu kente güzellik olarak geri sunmuştur. “Karşıyaka Vapuru” adlı şiirinde “…/Karşıyaka vapurundan bakıyorum İzmir’e/Tanıdığım mı dostum mu bu insanlar/İzmir yabancı İzmir güzel/Belki ben de burada yaşadım bir zamanlar” Yaşadığı kentinmerkeziyle varoşları arasındaki uçurumu da şöyle dillendirir bir şiirinde Nahit Ulvi: “…/Gecekondularda akşam duvarda gölgeleri/Büyür büyür de düşleriyle geç vakte dek/Ya bir boyacıya kaçarlar ya bir ipsize/En güzelini yaşarlar sevilerin/Samantepe’den Gültepe’den Boğaziçi’nden/Gelirler Alsancak gülleri/Gözlerinin altı çürük gölgeli”
Görüldüğü gibi yaşadığı kentin yalnızca aşklarıyla ilgilenmiyor şair, aynı zamanda toplumun açmazlarıyla/toplumsal farklılıklarıyla da ilgileniyor. Bu durum, Nahit Ulvi’nin yalnızca bir romantik şair olmasının ötesinde, aynı zamanda toplumcu bir şair olmasının da bir göstergesidir.
29 Eylül 1918 tarihinde Milas’da başlayan yaşam yolculuğu, 12 Kasım 1996 tarihinde çok sevdiği İzmir’de noktalanmıştır. Anısı güzellere karışan bu değerli şairimizi bir kez daha minnetle anıyor ve anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Onun kısa bir şiiriyle sözlerimi bitirmek istiyorum. Ölüme Dair adlı şiirinde şöyle sesleniyor Nahit Ulvi: “Ufka bakıp uzun uzun/Benim gibi kaç kişi düşündü kim bilir/Bir gün ölüm var diye/Kolay mı ayrılmak bu dünyadan/Şikayetçi değilim asla/Seviyorum her türlü azabına rağmen”
Işıklar içinde uyusun.